Baskıcı ve Sahiplenici İlişkiler.



Saat 05:22 ve Venedik'te ilk sabahım. Utanmadan söyliyeceğim, regl sancıları ve öksürük/grip nedeniyle pekte uyuduğum söylenemez. Neden yazıyorum bu saatte, delirdim mi? Sanırım evet.

Hayatım boyunca annem veya babam tarafından kim olduğum, nasıl giyindiğim, davranışlarım veya söylediklerim hakkında ne uyarıldım nede bir söz işittim. Fakat gel görün ki yukarda yazdıklarımın hepsini suana kadar yaşadığım (23 yaşındayım kahretsinki) tüm ilişkilerde gördüm ve yaşadım ki bence bu utanç verici birşey benim adıma. Evet, yapma, etme, giyme, gitme, konuşma'cılardan bahsediyorum. Problem şurada başlıyor, bunun tamamen farkında olduğumu fakat suana kadar bildiğim halde hiçbirşey yapmadığımı bilmenizi isterim; hata bende. Ben sevince vazgeçemeyen, kendime nerede dur demeye bilmeyen, gözü kör halde o insanı kaybetmemek için herşeyi yapan ve fazlaca dürüst biriyim. Suana kadar hemcinslerimde gördüğüm yalanları söylesem, kesinlikle suan sevdiğim adamla beraber olurdum. Ben ki ilk 'gitme' kelimesini duyduğumda sen kim oluyorsun deseydim, ozaman bu durumdada olmazdım elbet ki, söylemiştim zaten, hata kesinlikle bende.

Bu tür yalnış ilişkilerden nasıl uzak durulur anlaşmışsınızdır buraya kadar yazdıklarımdan fakat devam etmek isterim. O sosyopatların bu eylemleri yapmalarının nedenleri var elbet 1: kendilerini size layık görmüyorlardır, 2: fazla güzelsinizdir. Ben ki, insanların ne dış güzelliğine bakarım, nede boyuna posuna. Suana kadar sevdim dediğim iki adam olmuştur, onlarında tamamen beni güldürmelerine, ve dostluklarına aşık olmuşumdur. Son olarak kendimi ne güzel, neden bulunmaz bir hint kumaşı olarak görüyorum ki bence bu bahsi geçen sosyopatlar için kesinlikle yalnış bir kişiyim.

Bu insanlar ilk başlarda tamamen sizin isteklerinize uyup ilişkiyi tam olarak yerine oturtmaya çalışırlar, bu herşeyinize evet demekse elbette! Herşeye evet derler, ta ki sizi kendilerine bağlayana kadardır bu eylemleri. Diyelim ki sırılsıklam aşık oldunuz - ki böyle mükemmel sandığınız adamlara çabuk kanarsınız, ozaman hatalarınızı yavaş yavaş göstermeye başlarlar. Söylemek yerine izin almaya başlarsınız öncelikle, hayır dedi ve siz dinlemeden gittiniz mi? Ozaman ilk ayrılık nedeni ve ilk kavganiza hoşgeldiniz. Özlersiniz, dayanamazsınız, varlığına alışmışsınızdır - bunlar bir kadın için anlayabildiğiniz duygulardır elbette, ilk adımı siz atarsınız, farkında değilsinizdir o an belki de fakat o ilişkinin sonuna kadar o ilk adımları siz atarsınız. Özür mü dilediniz hatanız olmayan, gayette özgür iradenizle hareket ettiğiniz birşey için? buda ikinci hatanız olsun. Sizi affetme yüceliğini gösterip ilişkiniz devam ediyorsa, keşke etmeseymiş, çünkü bir sonraki evreler 'yapamazsın, giyemezsin, konuşamazsın, senin suçun, sen yaptın, senden bıktım' dır. Bıktın mı? Ozaman siktir ol demeniz gerekirken kendinizi değiştirmeye kalkışırsınız. En sevdiğiniz elbisenizi giyemezsiniz artık o yanınızda yokken, çok yakın bir erkek arkadaşınız mı vardı? Elbette engellenicekdi çünkü sevgiliniz buna asla katlanmazdı. Arkadaşınızla yemeğe giderken bile izin isteyip, şu saatte evde olcaksın yoksa bu ilişki biter gibi tehditlerde alabilirsiniz. Çünkü bu çokta normal, her ilişkide olan birşeydir! Sosyopatlıkdan piskopatlığa geçişi görmediyseniz üzgünüm ama benim gibi fazlasıyla körsünüzdür.

Erkeklerin bu konuda kendilerinde nasıl bukadar hak görebildiğini anlamış değilim, ve bunu biri bana anlatabilirse çok sevinirim. Suana kadar nerede ne giyiceğimi, nasıl davranıcağımı ve konuşacağımı gayette iyi yapan biri olarak Mersinin sosyete mekanlarına giydiğim elbiseyi gidip çarşısında giyme salaklığını yapmadım. Türkiyede şöyle bir sorun var: görmemişlik sendromu demek istiyorum buna, açıkta et görüp gözleri faltaşı gibi açılan abazalardan basediyorum. Annelerimizin öğrettiği gibi laf edene kulaklarınızı tıkar geçermisiniz? Bi hata daha not edin defterinize, velhasıl suana kadar çantamı bi adamın başına geçirmişliğim, ve sapık diye çarşıyı inlettiğim, herkesi başına toplatıp dövdürttüğüm olmuştur. Kimse bana laf edemez, çünkü ben kendi haklarımı savunan, kendimide gayet koruyabilen biriyim. Sevgilim beni ne 'kollarının altına' alma gibi durumu olabilmeli, nede sahiplenme durumunu abartmalı. İskoçyada büyümenin dezavantajlarıda var elbette, bu tür insanlara tamamen iyi niyetle yaklaşıp, bukadarda olmaz ya demek gibi. Bu cümleyi çok kurmuşluğum olmuştur, bukadar da olmaz! Kültürel açıdan kendime türkleri tamamen daha yakın görüyorum, fakat bu demek değildir ki bir türk olarak düşünüyorum. Çünkü hayır, bu tür kısıtlamaları ve kıskançlıkları anlamakda çok zorlanıyorum. Ailemin bana yaptığı en büyük iyilik bana doğruyu ve yanlışı öğretip tamamen özgür büyütmeleriydi. Eve giriş çıkış saatlerim büyürken hep aynıydı, dakika gecikmedim evime. Büyüyüp taşındım, hala anneme, yalnış anlaşılmasın seve seve, nerede olduğumun ve ne yaptığımın raporunu veririm. Çünkü ben böyle büyütüldüm, onlar dışında kendimi hiçkimseye hesap verme gibi bir zorunlulukda hissetmedim, böyle birşeyide asla birdaha yapmak istemiyorum. Sahiplenme duygusunu kendilerine ait olma gibi bi mallıkda yapıyorlarsa, arkanıza dönüp kaçmalısınız ki, ne siz bir malsınızdır, nede özgürlüğünüzü bukadar yerler altına almalısınızdır. Sevdiğim adamı kaybetmeme uğruna huylarımı ve ben'i değiştirmeye çalışa çalışa kendimi tanıyamaz oldum. Bunu asla yapmak istemedim fakat geldiğim noktada bu malesef. Sizi hani siz olduğunuz için seviyordu bu insanlar? Hayır. Yok öyle birşey. Bilin istedim.

Farkındayım uzun bir yazı.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Bir sonraki yazım tamamen Venediğe özel olucak :)
Günaydın Türkiye!
B.



Comments